Atatürk'ün Usül ve Felsefesinden Cumhuriyet'in Resmi İdeolojisine

Stok Kodu:
9786054483402
Boyut:
13.50x20.50
Sayfa Sayısı:
289
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2017-05
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%15 indirimli
30,00
25,50
9786054483402
400916
Atatürk'ün Usül ve Felsefesinden Cumhuriyet'in Resmi İdeolojisine
Atatürk'ün Usül ve Felsefesinden Cumhuriyet'in Resmi İdeolojisine
25.50

Kuvvetli lider ve kuvvetler birliği ilkesi ilişkisi, Atatürk'ün uyguladığı "usul”de açıkça ortaya çıkmaktadır. Atatürk, bir yandan Kurtuluş Savaşı'nı yürütürken diğer yandan kuvvetler birliği ilkesine dayalı rejim arayışını sürdürmüştür. Hem meşrutiyet hem cumhuriyet, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığı için "bizim hükümet (devlet) şeklimiz, ikisi arası bir şeydir", demiştir. Ama böyle bir ara rejim olmadığı için bir gece bir gündüzde (28 Ekim akşamı ve 29 Ekim) tasarılaştırdığı, çoğunluğun olmadığı Meclis'te yasalaştırdığı ve kendisini ekanim-i selase yapan Anayasa ile Cumhuriyet'i ilan etmiştir. Kurtuluş Savaşı ardından en büyük eseri, Cumhuriyet'tir.

Atatürk'ün demokratlığı konusunda ileri geri konuşulur. Atatürk'ün halkı için isteyemeyeceği hiçbir iyilik yoktur. Fakat temel ilkesi, Condorce'nin: "Bana hakkımı verin. Fakat ben onu nasıl kullanacağımı bilmem. Ben halkım." sözüdür. Dolayısıyla demokrasi onun için bir nazariye ve komünizmin kamuflaj perdesidir.

Atatürk, felsefesinin yani devrimlerin içeriğinin belirlenmesini halka bırakmaz. Bu konudaki temel ilkesi, yine Fransız düşünürlerinden Gustave Le Bon'un "Entelektüel bir elim tarafından sıkı biçimde yönlendirilmeyen kitleler, kolaylıkla akıldışı davranışlara yönelirler." görüşüdür. Felsefesinin içeriğini, aşağı yukarı ortak felsefeye sahip olan Tevfik Fikret, Rıza Tevfik, Goethe ve Rousseau'dan gelen natüralist etkiler oluşturmuştur. Temel amacı, kendi felsefesini yansıtacak bir halk oluşturmaktır. Halkın mutluluğunu bu hayat felsefesinde bulur. Zihniyet değişimi, bu felsefenin halk tarafından benimsenip özümsenmesi ile gerçekleşecek ve halk "medeni' yetişmişlik" seviyesine ulaşacaktır. Halk, anlamadığı duaların cazibesine kapılarak Tanrı'ya ibadetle değil, tabiatın kanunluluk ve ahengini temaşa ile yetinecektir. Laiklik, temel ilkedir: ama dünyagörüşü açısından bir aşamadır. Asıl hedef sekülerliktir. Sonuç: “Türk milleti tabiata tapar." yargısına varıp durmaktır.

Kuvvetli lider ve kuvvetler birliği ilkesi ilişkisi, Atatürk'ün uyguladığı "usul”de açıkça ortaya çıkmaktadır. Atatürk, bir yandan Kurtuluş Savaşı'nı yürütürken diğer yandan kuvvetler birliği ilkesine dayalı rejim arayışını sürdürmüştür. Hem meşrutiyet hem cumhuriyet, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığı için "bizim hükümet (devlet) şeklimiz, ikisi arası bir şeydir", demiştir. Ama böyle bir ara rejim olmadığı için bir gece bir gündüzde (28 Ekim akşamı ve 29 Ekim) tasarılaştırdığı, çoğunluğun olmadığı Meclis'te yasalaştırdığı ve kendisini ekanim-i selase yapan Anayasa ile Cumhuriyet'i ilan etmiştir. Kurtuluş Savaşı ardından en büyük eseri, Cumhuriyet'tir.

Atatürk'ün demokratlığı konusunda ileri geri konuşulur. Atatürk'ün halkı için isteyemeyeceği hiçbir iyilik yoktur. Fakat temel ilkesi, Condorce'nin: "Bana hakkımı verin. Fakat ben onu nasıl kullanacağımı bilmem. Ben halkım." sözüdür. Dolayısıyla demokrasi onun için bir nazariye ve komünizmin kamuflaj perdesidir.

Atatürk, felsefesinin yani devrimlerin içeriğinin belirlenmesini halka bırakmaz. Bu konudaki temel ilkesi, yine Fransız düşünürlerinden Gustave Le Bon'un "Entelektüel bir elim tarafından sıkı biçimde yönlendirilmeyen kitleler, kolaylıkla akıldışı davranışlara yönelirler." görüşüdür. Felsefesinin içeriğini, aşağı yukarı ortak felsefeye sahip olan Tevfik Fikret, Rıza Tevfik, Goethe ve Rousseau'dan gelen natüralist etkiler oluşturmuştur. Temel amacı, kendi felsefesini yansıtacak bir halk oluşturmaktır. Halkın mutluluğunu bu hayat felsefesinde bulur. Zihniyet değişimi, bu felsefenin halk tarafından benimsenip özümsenmesi ile gerçekleşecek ve halk "medeni' yetişmişlik" seviyesine ulaşacaktır. Halk, anlamadığı duaların cazibesine kapılarak Tanrı'ya ibadetle değil, tabiatın kanunluluk ve ahengini temaşa ile yetinecektir. Laiklik, temel ilkedir: ama dünyagörüşü açısından bir aşamadır. Asıl hedef sekülerliktir. Sonuç: “Türk milleti tabiata tapar." yargısına varıp durmaktır.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat