Sevgi ve Şefkat Öyküleri

Stok Kodu:
9789752636491
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
160
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
8
Basım Tarihi:
2011-08
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
8,33
6,66
9789752636491
370489
Sevgi ve Şefkat Öyküleri
Sevgi ve Şefkat Öyküleri
6.66

Üzüm Salkımı Bir zamanlar bir köylü bir medresenin kapısını çaldı. Kapılara bakan talebe gelip kapıyı açtığında, köylü ona nefis bir salkım üzüm uzattı. Bunlar benim bağımın en güzel üzümleri. Size hediye olarak getirdim.Teşekkür ederim, dedi talebe. Onları hemen hocamıza götüreceğim. İkramınızdan çok memnun olacaktır. Hayır, hayır! diye atıldı köylü. Ben bunları sana getirdim.Bana mı? Talebenin yüzü kızardı. Böyle güzel bir hediyeyi hak ettiğini düşünmüyordu. Evet! diye ısrar etti köylü. Çünkü ne zaman bu kapıyı çalsam onu sen açıyorsun. Ne zaman ürünlerim kuraklıktan kırılsa, bana her gün sen yiyecek ekmek veriyorsun. İnşallah bu üzüm salkımı da sana güneş ışığı gibi ılık ve yağmur gibi güzel ilâhi rahmeti getirir. Çünkü bak, ne güzel yaratılmışlar. Talebe o sabahı üzüm salkımını tefekkür ederek geçirdi. Üzümler gerçekten de harika yaratılmışlardı. O yüzden salkımı hocalarına ikram etmeye karar verdi. Çünkü kendilerine ilim ve hikmeti öğreten oydu.Hoca, talebenin bu ikramıyla çok mutlu oldu. Ama sonra hemen medresedeki hasta talebesini hatırladı. Üzümleri ona hediye edeyim. Kim bilir belki onlarla sevinir ve daha çabuk şifa bulur.Düşündüğü gibi de yaptı. Ama üzümler hasta talebenin odasında da fazla kalmadı. Hasta talebe şöyle düşünmüştü: Medresenin aşçısı beni günlerce en iyi yemeklerle besledi. Eminim bu üzümleri o daha çok hak ediyordur. Aşçı ona öğle yemeğini getirdiğinde, üzüm salkımını ona hediye etti: Allahın yarattığı sebze ve meyve gibi harika şeylere en yakın olan sensin ve dolayısıyla da bu ilâhi sanat eseriyle ne yapılacağını en iyi sen bilirsin.Aşçı üzümlerin güzelliğine hayran olmuştu. Ama bu güzelliği ve harikalığı, kitaplardan sorumlu talebeden fazla kimse takdir edemezdi. O, tefekkürüyle ve ince düşünüşüyle medresede şöhret kazanmış bir gençti.Üzümleri görür görmez en küçük şeyde bile ilâhi sanat ve nakışların en yüksek derecede yansıyabileceğini derinden kavradı o talebe de. Yüreği bu sanatın ve güzelliğin Sahibine sevgiyle doldu. Tam bu sırada, medreseye ilk geldiğinde kendisine kapıyı açan talebeyi hatırladı. Şefkatiyle, tevazuuyla, sevecenliğiyle, sıcaklığıyla benzer duyguları yaşamasına vesile olmuştu o arkadaşı. Ve böylece daha akşam olmadan, çiftçinin medreseye getirdiği üzüm salkımı kapıya bakan talebeye geri dönmüştü bile. İşte o zaman bu talebe bu üzümlerin gerçekten de kendi kısmeti olduğunu anladı. Ve bir şeyi daha anladı. Cömertlik, dostluğun en parlak nişanıydı.

Üzüm Salkımı Bir zamanlar bir köylü bir medresenin kapısını çaldı. Kapılara bakan talebe gelip kapıyı açtığında, köylü ona nefis bir salkım üzüm uzattı. Bunlar benim bağımın en güzel üzümleri. Size hediye olarak getirdim.Teşekkür ederim, dedi talebe. Onları hemen hocamıza götüreceğim. İkramınızdan çok memnun olacaktır. Hayır, hayır! diye atıldı köylü. Ben bunları sana getirdim.Bana mı? Talebenin yüzü kızardı. Böyle güzel bir hediyeyi hak ettiğini düşünmüyordu. Evet! diye ısrar etti köylü. Çünkü ne zaman bu kapıyı çalsam onu sen açıyorsun. Ne zaman ürünlerim kuraklıktan kırılsa, bana her gün sen yiyecek ekmek veriyorsun. İnşallah bu üzüm salkımı da sana güneş ışığı gibi ılık ve yağmur gibi güzel ilâhi rahmeti getirir. Çünkü bak, ne güzel yaratılmışlar. Talebe o sabahı üzüm salkımını tefekkür ederek geçirdi. Üzümler gerçekten de harika yaratılmışlardı. O yüzden salkımı hocalarına ikram etmeye karar verdi. Çünkü kendilerine ilim ve hikmeti öğreten oydu.Hoca, talebenin bu ikramıyla çok mutlu oldu. Ama sonra hemen medresedeki hasta talebesini hatırladı. Üzümleri ona hediye edeyim. Kim bilir belki onlarla sevinir ve daha çabuk şifa bulur.Düşündüğü gibi de yaptı. Ama üzümler hasta talebenin odasında da fazla kalmadı. Hasta talebe şöyle düşünmüştü: Medresenin aşçısı beni günlerce en iyi yemeklerle besledi. Eminim bu üzümleri o daha çok hak ediyordur. Aşçı ona öğle yemeğini getirdiğinde, üzüm salkımını ona hediye etti: Allahın yarattığı sebze ve meyve gibi harika şeylere en yakın olan sensin ve dolayısıyla da bu ilâhi sanat eseriyle ne yapılacağını en iyi sen bilirsin.Aşçı üzümlerin güzelliğine hayran olmuştu. Ama bu güzelliği ve harikalığı, kitaplardan sorumlu talebeden fazla kimse takdir edemezdi. O, tefekkürüyle ve ince düşünüşüyle medresede şöhret kazanmış bir gençti.Üzümleri görür görmez en küçük şeyde bile ilâhi sanat ve nakışların en yüksek derecede yansıyabileceğini derinden kavradı o talebe de. Yüreği bu sanatın ve güzelliğin Sahibine sevgiyle doldu. Tam bu sırada, medreseye ilk geldiğinde kendisine kapıyı açan talebeyi hatırladı. Şefkatiyle, tevazuuyla, sevecenliğiyle, sıcaklığıyla benzer duyguları yaşamasına vesile olmuştu o arkadaşı. Ve böylece daha akşam olmadan, çiftçinin medreseye getirdiği üzüm salkımı kapıya bakan talebeye geri dönmüştü bile. İşte o zaman bu talebe bu üzümlerin gerçekten de kendi kısmeti olduğunu anladı. Ve bir şeyi daha anladı. Cömertlik, dostluğun en parlak nişanıydı.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat